[Unutulmasın Diye] Alejandra Pizarnik

Latin Amerika edebiyatının Yahudi kızı. Şair. Kapkara kısa saçları var. İri gözlerinde uzun bir şaşkınlık.

Sessizlikler
Hep yanıbaşımda ölüm.
Dinliyorum ağzından çıkanı.
Tek duyduğum kendimim

Çev: Ali Karabayram

[su_box title=”…” style=”noise” box_color=”#080000″ radius=”7″]Latin Amerika edebiyatının Yahudi kızı. Şair. Kapkara kısa saçları var. İri gözlerinde uzun bir şaşkınlık.

Ailesi 1934’te Stalin’den kaçıp Paris’e yerleşir, kısa bir süre sonra okyanus ötesine, Arjantin’e göç ederler. Alejandra, iki yıl sonra 29 Nisanda doğar. Utangaç biri Alejandra, mütereddit ve kekeme. Dış dünyayla olan yalıtılmışlığı patolojik bir hal alır zamanla. Buenos Aires Üniversitesinde gazetecilik ve felsefe okur. Juan Batlle Planas’dan resim öğrenir. Bir süre sonra ise şiirde bulur kendini. İlk şiir kitabını daha 19’unda çıkarır. Yazmak, bir yaranın kabuğunu kaldırmaktan başka nedir ki! Doktoru tarafından şiir yazmaya teşvik edilen Anne Sexton’ı iyileştirmeyen şiir, onu da iyileştirmeyecektir elbet. Parasını ilaçlara yatırır o da. Amfetaminlere, uyku haplarına, ağrı kesicilere… 1960’ta Paris’e gider, ağzında sigarasıyla Faulknervari bir edayla dolaşır Paris sokaklarında. Octavio Paz ile tanışır, dost olurlar. Octavio Paz, bir kitabına önsöz yazacaktır ileride. En yakın dostu Cortazar ise şiirler yazar, mektuplar gönderir ona.

Blues dinlemeyi sever Alejandra. “Gecelerimi bir dilin içinde karalamalar yapan çılgın bir kadın gibi geçirmektense sigara dumanı dolu bir mekânda blues söyleyerek geçirmeyi tercih ederim.” diye yazar bir arkadaşına. Rivayete göre, bir keresinde tam yedi gün boyunca halüsinasyon halinde kalır. Yedi gün boyunca Janis Joplin dinler ve onun için bir şiir yazar.

Alejandra, yaşamı boyunca psikolojik sorunlar yaşadı, depresyon tedavisi gördü. 1972’de tedavi gördüğü hastenede aşırı dozda ilaç alarak yaşamına son verdi.
[/su_box] ✪