Noreplika: Aşk ve devrim ertelenemez

Futuristika’da daha önce de yer verdiğimiz Yer6 Hafıza Projesi kapsamında, tüm fanzinleri arşivleyip erişime açma çabasında olan Janset Karavin ve arkadaşları ayrıca, endüstriyalizme, teknolojiye ve hamburgere karşı emeği, aşkı ve balık ekmeği savunan Noreplika bir sanat-yaşam kolektifine can veriyorlar. Janset Karavin, hem bu çalışmaları, hayalleri, sokaklarda memurlara karşı direnişi, hem de fanzin kütüphanesi projesinin detaylarını aktardı
Ocak '11

Janset Karavin hakkında [Galatı Aşk’tan alıntı – Pupa Yayınları] Yetmişli yılların üçüncü çeyreğinde dünyaya geldiği söylenmiştir kendisine; o da inanmıştır buna. Hayatın hakikatiyle, kedi olmak istediğini söylediğinde, insanın her istediğinin gerçek olamayacağı yanıtını veren annesi yardımıyla yüzleşmiş ve o günden sonra gizli gizli, hep kedi olmayı hayal etmiştir. Küçüklüğünde hep büyk, büyüklüğündeyse hep küçük olmayı istemiştir. Küçük olma isteğini hâlâ inatla sürdüren Karavin, bunun beraberinde dönem dönem ressam, grafiker, yönetmen, senarist, makinist, illüzyonist, nihilist vesaire olma arzularına da kapıldıysa bile idealist olmadığını fark edince, şişede balık, Filiz Akın, kapak kızı, mutlu, hayat aşık olmayı bile istemiş ve bizatihi denemiş, gel gör ki, kendisini yazar lmuş buluvermiştir. Hiçbir kurbağayı öpmediği, masalı ezbere biliyorsa da öpmeyeceği halde, hayvanları çok sevmekte; evindeki iki, sokaklardaki tüm kedilerin insanı olarak İstanbul’da yaşamakta, İstanbul’da ölmeyi düşlemenin bile ayıp olmadığına inanmaktadır.

Noreplika nedir? Nasıl kuruldu ve neden kolektif?

Noreplika’nın anlamı kolektivitesinden ayrılarak açıklanabilir değil pek ama şöyle ifade etmeye çalışayım. Noreplika dernekleşmek üzere hazırlıklarını tamamlamış bir sanat kolektifi hareketi. Nihai hedefi, şehrin göbeğinde sanata açık bir otonom, sanat otonomu yaratmak ve bu alanda kolektif üyesi sanatçılara üretebilmeleri için ihtiyaç duyacakları tüm yapıları, malzemeleri, koşulları gerçek kılmak. Bu bağlamda kolektifin ayakta durmasını sağlayan şu anda da otonom fiziksel olarak hayata geçtiğinde de, araç amaçtır düsturundan yola çıktığımız için gene sanatsal üretim olacaktır. Replikası olmayan, biricik eserleri yani kolektif üyelerinin…

Noreplika 10 Ekim 2010’da Haydarpaşa’dan İstanbul’a baktığım sabah doğdu. Terk edilmiştim insanlık tarafından fark ettim ki, fark ettim ki ben bir ütopyaydım hep. Evet varlığım görülebilir, anlaşılmaya çalışılabilirdi ancak kabul edilemez, birleştirilemezdi başka var oluş halleriyle. Dedim ya ben bildiğin iki kaşı, gözü falan olan bir ütopyaydım. İnsanların dünyalarına ait değildim, sahip değildim, hoşgörüleri sayesinde vardım dünyalarında. Böyle hisler işte, tuhaf. Bu hesaplaşma sürecinde Noreplika’nın doğduğunu birkaç hafta sonra anladım ben ancak.

Noreplika bir terk, sürgün örgütlenmesidir. Bu koşullarda, bu sistemde, yeryüzünde kendilerini insanlık tarafından terk edilmiş, sürgün hisseden birkaç sanatçının ütopyası.

Ben kolektifte şu anda Replika olarak görev almış durumdayım ancak kolektifin lideri falan değilim. Manifestomuza, Yaşasın Gürültü’ya bakarsanız orada da her çeşit liderlik statüsünü reddettiğimiz açıkça kayda geçilmiştir. Ben sadece kolektif içerisinde birçok üyeye nazaran daha fazla yükü kaldırmaya gönüllü oldum; sorumluluk altına soktum kendimi. İnsana ve inisiyatifine inanıyoruz biz; birisi kolektifte var olmak isterse olur, kimse onu yok varsayamaz. Yüklenebileceği kadar sorumluluğu kendi inisiyatifiyle alır ve bu sorumluluk bilincidir bizi bağlayan birbirimize. Bu bilinç ötesinde bizi birbirimize sanatçı olarak bağlayan ise yaratım sürecinin acısıdır; acıdır. İnsanlığı da birbirine bağlayan tek düğümün acı olduğunu biliyor ve bu acının ancak daha fazla acıyla, yaratımın acısıyla dindirilebileceğine inanıyoruz…

Ünlü pantomim sanatçısı Marcel Marceau “Kamptan dönenler orada olanlar hakkında hiçbir zaman konuşamadılar. Benim soyadım Mangel. Musevi’yim. Belki de bu yüzden sessizliği seçtim” demişti. Peki Janset Karavin’i pantomime yönelten neydi?

Sessizlikle ötekileştirilmişlik arasında kurulan bir bağıntının sanatçıyı yaratması gibi düz hatta Freudyen bir algılayışı gülümseyerek karşılıyorum. Marceau’yü de pek sevmem açıkçası; pantomimi bir disiplin olarak algılayış ve uygulayışımız da farklı…

Beni pantomime yakınlaştıran hayatımın doğal akışı olmakla beraber, özel ilgi duymama sebep Marceau gibi bir ötekilik hissinden ziyade, pantomimin kışkırtıcı ve kendine özgü diliydi.

Ben bir yazarım… Eğer kurguladığım bir pantomim dramada ifade etmeye çalıştığım duygudurumu yazarak ifadeye kalkışırsam bu çok daha meşakkatli ve nihayetinde elde edeceğim başarı pantomim ile elde edeceğim başarının etkisine oranlayarak bakılınca şüpheli.

Sonuçta sanat, sanatçının üretmesiyle sonuçlanmayan, izleyicinin algısında da yeniden yaratım sürecine dahil olan ve karşı algıda şekillendiğinde ortaya çıkan duygudurum ve pantomim bir performans sanatı. İşte bu niteliği de beni kışkırtıyordu, pantomime doğru itiyordu.

Aşk ve devrim ertelenemez: Performans sanatlarının temel niteliği bence, her izlendiğinde, her sergilendiğinde hiç durmadan eserin kendisini yeniden ve başka bir biçimde var etmesi. Bir kısırdöngü değil ama bir çeşit sarmal. Sahnede kapıldığım bu his, beni heyecanlandırıyor. Faraza bir roman için benzer hissiyatın yaşanması için okuyucunun bundan on sene evvel okuduğu bir romanı yeniden okuması gerekir; zaman gerekir. Pantomim ‘şimdiveburada.’

Sokakta performans düzenliyorsunuz ve sokak literatüre kamusal alan olarak geçen her şeye açık bir alan. Pantomim de bir o kadar insanlara uzak kalmış bir sanat dalı. Fakat yine de Kadıköy’deki gösterilerinize rastlamamış birisi yoktur muhtemelen. İnsanların tepkisi nasıl, bunca gösteriden sonra aklınızda kalan ne oluyor?

Sokak performanslarının hedefi insanları içine sürüldükleri ve gerçeklikleri olmaya başlayan yanılsamadan sert bir tokatla uyandırmak. Performans bitiminde izleyiciye sesleniyorum ve diyorum ki faraza: ”Sokaklar, janjanlı vitrinler arasındaki patikalar değildir. Sokak hayatın kalbidir! Sokağa, hayatın kalbine sanat ekmeye çalışıyorum ve bunun insanlığın geleceğinin bir parça olsun daha iyiye doğru gitmesinde bir katkısı olacağı hayalini kuruyorum!” Bunları söylerken bana gözlerini kırpmadan bakan seyirciler arasında ellerinde alışveriş torbaları olan süslü hanımlar-beyler oluyor. Torbaları yere atıp alkışlayanları da gördüm, yüzlerinde müstehzi bir ifade, dönüp gidenleri de. Bir önceki soruna da bu izlekte bir yanıt verme sebeplerimden biri de buydu. İnsanlar iyi ya da kötü bir tepki vermiyorlar aslında. Daha çok şaşkınlık tepkileri ki zaten biz de bunu arzuluyoruz.

Sanatın hiçbir aracı, bilirkişi olmadan, doğrudan izleyiciye ulaştırılması gerekiyor içinde bulunduğumuz çağda. Neden? Çünkü bu çağ birçok renklilik yanılsaması. Rengarenk boyuyor sistem çarkları arasında sıkıştırdığı insanları ve buna demokrasi, çok seslilik, eşitlik, özgürlük vesaire diyor; aslında yapmayı arzuladıkları sadece sektörler yaratmak, bu sektörlere yeni müşteriler olarak paketlemek hepimizi.

Sokak performanslarından arta kalan tortu benim zihnimde yasak! Sürekli birileri bana bunu ya da şunu, burada ya da şurada yapamazsın deyip duruyor. Bakıyorum kimdir bunu söyleyenler; memur. Neye memursun arkadaşım? Niye memursun? Sanat nasıl yasaklanabilir ki diye sorası geliyor insanın. Ancak, heykellerin kaldırıldığı bir ülkede sanırım abesle iştigal olacak bu soru. Sonuç itibariyle heykelleri dikenlerle heykelleri dikilenler aynı insanlar değildir.

Kadıköy’de mesela, Bahariye Caddesi’nde, Süreyya Operası’nın yanındaki o alanda yasaklanma gerekçemizi aylar sonra ve yüzlerce Çin İmparatoru peşinde koştuktan sonra öğrenmek için, bize şöyle açıkladılar: ”Alışkanlık haline getirdiniz sokağa çıkmayı, bir süre ara vermenizi uygun bulduk!” Sizin vasıtanızla dile getirmek ve kendimi mimlemek istiyorum müsaadenizle:

“Siz yasakladıktan sonra o alanda (ki biz bu yasak yüzünden artık oraya ‘Bayrak Sahne’ diyoruz…) ben 29 kez daha performansa çıktım! Gene çıkacağım. Değil siz memurlarınızla, ordu bir alay askeriyle engel olamaz ürettiğim sanat eserini halkın beğenisine sokakta sunmama. Otoritenizi, insanlığın sanata erişim hakkı adına tanımıyoruz!”

Noreplika’nın etkinlikleri pantomim, marionette ve kara tiyatro performansları ile sınırlı değil. Şimdi uzun soluklu bir Yer6 Hafıza Projesi hazırlıyorsunuz. Nedir Yer6 Hafıza?

Evet, çünkü Noreplika bir tiyatro topluluğu değil; otonomik bir ütopya…

Yer6 Hafıza bir toplumsal bellek sıkılaştırma projesi. Fanzinlerin çıkarıldıkları çağ zihninin karşıduruş resmini çizdiklerini düşündüğümüz ve bu konuda girişimleri olan insanları birçok sorun yaşadığını da gözlemlediğimizden bu projeye kalkıştık. Basitçe ifade etmek gerekirse bir fanzin arşivciliği çalışması. Fanzinleri topluyoruz; geçmişe de yönelik bir toplama çabası elbette bu. Topladığımız bu fanzinleri, bir kütüphane oluşturarak burada kullanıma açacağız ama bununla da kalmayacağız. Bir yandan da bu fanzinleri elektronik ortama aktarıp paylaşacağız. En son aşamada da mikrofilmlere aktararak koruma altına almaya çabalayacağız.

Yer6 Hafıza, kütüphanesi açıldıktan sonra projenin ikinci aşamasına geçecek ve mekanda düzenlenecek söyleşi, sergi gibi etkinliklerle bir yandan da fanzin kültürü çevresinde toparlanan kitlenin paylaşım hız ve etkinliğini arttırabilmesi için bir platform haline gelecek umuyoruz.

Hakeza Boyalı Kuş ile bir parçacık olsun bu kopuk iletişim ağını sınamak ve sağlamlamak istedik.

Fanzin İstasyonları da projenin önemli parçalarından biri ve bu istasyonların ilkini oluşturmak üzereyiz şu günlerde. Fanzinlerin ulaştırıldıklarında satışlarının özgürce gerçekleştirileceği alanlar bunlar. Bu şekilde küçük de olsa dağıtım ve dolaşım sorununun çözümüne katkı sağlamaya çalışıyoruz.

İlgilenenler projeyi takip etmek için ya da belki de doğrudan maddi destek atmak için yer6hafiza.blogspot.com adresini ziyaret-takip edebilirler.

Açık Radyo’daki Açık Dergi içinde başlayan Yer6 Hafıza bölümünden bahseder misin?

94.9 Açık Radyo, Yer6 Hafıza Projesi destekçilerinden biridir. Projeye ilk katkısı da Açık Dergi programındaki bu bölümcük. Yer6 Hafıza her cuma akşamı 19:00 sularında kendisine ayırılan bu bölümde konuklar ağırlıyor. Fanzinler üzerinden altkültürlere ilişkin tadımlık sohbetler yapılıyor. Program içeriğinde ayrıca, projenin gidişatı hakkında kısa bilgilendirme de yapılıyor.

94.9 Açık Radyo-Açık Dergi Yer6 Hafıza’da Bu Hafta

Program Tarihi: 21 Ocak Cuma, saat 19:10 suları
Programa Katılacaklar: Mehmet Atakan Foça, Janset Karavin

94.9 Açık Radyo’da Açık Dergi Programı içeriğindeki Yer6 Hafıza bölümünde bu hafta Noreplika Sanat Kolektifi üyesi ve Yer6 Hafıza Projesi Ankara Sorumsuzu Mehmet Atakan Foça ve gene kolektif üyesi /Replika/ Janset Karavin yer alacaklar. ✪