Doğaçlamaya karşı bağlar: Jacques Derrida, musallatbilim ve müzik

1 Temmuz 1997 'de Jacques Derrida, Paris La Villette caz festivalinde son bir haftasını röportaj yaparak geçirdiği Ornette Coleman'ın davetlisi olarak sahneye çıktı.
Kasım '20

1 Temmuz 1997 ‘de Jacques Derrida, Paris La Villette Caz Festivali’nde son bir haftasını röportaj yaparak geçirdiği caz saksafoncusu Ornette Coleman’ın davetlisi olarak sahneye çıktı. Coleman çalarken mikrofonu eline alan Derrida konuşmaya başladı, “Neler oluyor? – Neler oluyor? – Bilmiyorum. Şimdi ne olacak Ornette? Doğaçlama yapmalıyım, doğaçlama yapmalıyım, ama bu zaten bir müzik dersi, senin dersin Ornette. Bu, bildiğimiz o eski doğaçlama fikrimizi rahatsız ediyor – hatta bazen bunu ırkçı, antik saf doğaçlama fikri olarak gördüğünü bile düşünüyorum…”

Derrida müzik hakkında çok az şey yazdı; geniş metinsel külliyatında müziğe verilen referanslar nadirdir. Bir keresinde “Müzik en güçlü arzumun nesnesi, ancak aynı zamanda tamamen yasak olandır. Pek yeterliliğim yok” demesine rağmen “Paris’te öğretmenlik yapmak için banliyölerden başlayan haftalık araba yolculuğunda, gençliğinin Cezayir müziğini dinlemeye duyduğu dokunaklı bağlılık” dışında kişisel yaşamında müziğe ilgisine dair fazla işaret yoktur.

Ornette Coleman ile yaptığı röportaj onun konuya tek büyük müdahalesiydi. İkili, ister yazılı ister müzikli olsun, ‘doğaçlama’ kültüne karşı karşılıklı dirençleri üzerinden bağ kurmuştu. Her ikisi için de, gerçek doğaçlama imkânsızdı – tüm yaratılış bir yapı içinde vardı ve kurallara sahipti, yani tüm özgünlük bir anlamda tekrardı veya Derrida’nın terimini kullanarak, yinelenebilirlikti.

Derrida’ya göre, “eserde tekrarlama ilk yaratımın esasıdır… insanlar sizi doğaçlama olan ve önceden yazılmış olan arasında tuzağa düşürmek istediklerinde yanılırlar.” Ya da Coleman’ın deyişiyle “Tekrarlama, dünyanın dönmesi kadar doğaldır. ”

Derrida’nın ima ettiği ırkçılık, cazın ‘doğaçlama’ olarak bir şekilde özgünlüğe ve dolayısıyla ilkelliğe daha yakın olduğu fikriydi. Cazcı[lar] bir bakıma hayvansaldı, saf bedenselliklerinden yeni sesler çıkarıyorlardı ve müzisyenler ezici bir oranda siyahtı (en azından cazın ilk günlerinde)… bu kolayca ırkçılığa dönüşebilirdi.

Burada gündeme getirilen ‘özgünlük’ sorusudur ve Derrida’nın gerçek özgünlüğün bir yapı – bir umut ve bir rüya – olduğunu düşünmesinin merkezinde yer alır. “Dinin işlemesi için Tanrı’ya, felsefenin ‘Hakikate’ ve hukukun ‘Adalete’ ihtiyacı olduğundan”, sanat ‘özgünlük’ iddiasında bulunur. Özellikle popüler müzikle ilgili büyüleyici olan şey, iyi ya da kötü, bu fikirle ne kadar eğlenceli bir şekilde başa çıktığıdır.

Bir Jacques Derrida'ya aşığım
Bir sayfa okuyun ve neye ihtiyacım olduğunu bilin
Bebeğimin kalbini sökün
Aşığım.
- Scritti Politti "Jacques Derrida"

Derrida’nın 1980 ve 90 ‘larda ne kadar ünlü olduğunu tam olarak tahmin etmek zor. Scritti Politti’nin Green Gartside‘ı [[Scritti Politti/Politik Yazı, ismini Antonio Gramsci’den almıştı. Galler’de bir gençken Green, Genç Komünistlerin bir kolunu örgütlemişti.]] 1981’ de Jacques Derrida adlı şarkıyı yazdığında popüler kültürde önemli bir figürden bahsediyordu. Karizmatik ve yakışıklı, beyaz saçları olan ve pipo içen Derrida, Fransız bir filozofun ne olması gerektiğine dair herkesin fikriydi, ötesi, gnomik ifadeleri –“Metnin dışı[nda hiçbir şey] yoktur”, “Her zaman şırınga olacak bir kalem hayal ediyorum”, “Sinema artı Psikanaliz eşittir Hayaletler Bilimi”- onu okumaya gerek kalmadan pop kültürüne dahil etmek için mükemmeldi.

Dönem, popüler müzikte, hem video çağının başlangıcı hem de özgünlük fikirlerinin radikal bir şekilde sorgulanmasının başlangıcıydı. Derrida’nın yapının yapaylığına ve dolayısıyla cevaplarına getirilen sınırlamalara işaret ederek televizyon röportajlarına başlama konusundaki ısrarı, tüm sosyal alanı ele geçirse bile, televizyonda gösterilenin sahte doğasının belirginleştiği bir nesil için heyecan vericiydi.

Derrida, diğer şeylerin yanı sıra, varlığın hakikate, gerçekliğe anında (ve dolayısıyla aracısız) erişimi fikrini sorgulamıştı. Müzikte varlık fikri, Kodwo Eshun’un deyişiyle, “canlı şov, uygun albüm, Hakiki Şarkı, Gerçek Ses”… Derrida’nın belirttiği gibi, ‘kafamızdaki sesi’ bir şekilde, konuşmaya dönüştürüldüğünde tamamen alıcı bir dinleyiciye tam bir anlam ifade eden otantik benlik olarak görme eğilimindeyiz. Böylece şarkıcı-söz yazarı kültü, (mümkünse akustik gitarlı olacak) sanki hiçbir eserinde yapaylık yokmuş gibi hakikatin şarkısını söylüyordu.

Ancak Gartside’ın ve başka birçok kişinin de belirttiği gibi, yapaylık her adımda yer bulur. 1988’de verdiği bir röportajda şöyle der: “Gerçek müzisyenlerin ve içten müziğin mistisizmi – bence bunların hepsi saçmalık.” Samimiyet de diğerleri gibi pozdur sadece. Ancak yapaylığı tanımak, popüler müzikte onu reddetmek anlamına gelmez; Gartside’nin kendisi Scritti Politti’yi ‘şekerli ve teleolojik’ teselli ortamına taşıdı.

Pop gerçekten kendi kendini yiyordu. Gartside, “Sekiz barda çıktıysanız ve bir dengesizlik olmadıysa” demişti, “şimdi bir ‘bebek’ veya ‘ooh’ veya ‘aşk’ veya benzer bir şey söylemenin zamanı gelmiş demektir.” Belki de Pixies 1989’daki ‘La La Love You’ şarkısında bunu mantıklı bir sonuca götürmüştür; tekrarlanan aşk dizeleri, ‘belkiler’ ve ‘bebekler’ hariç tüm sözlerden feragat etmiştir. Bu, müziğin en çok kendisini referans aldığı halidir.

Aynı dönemde müzik ve kapitalizmin dile getirilmeyen uyumu konuşuluyor, söyleniyor ve sıklıkla kutsanıyordu. Adorno popüler şarkıların temelde kendileri için reklam olduğunu iddia etmesini hatırlatır gibi, tamamen yapılandırılmış Sigue Sigue Sputnik bir adım daha ileri gidip ilk albümleri Flaunt It‘teki parçalar arasına reklamları (bazıları gerçek, bazıları sahte) dahil ederken, hip hop şarkıların utanmaz kendini tanıtma ve zenginlik beyanları etrafında inşa edildiği bir modeli benimsemeye başladı.

Daha sonra bazı sanatçılar, örneğin DJ Shadow Entroducing ile, DJ Spooky Riddim Warfare ile ve J Dilla Donuts gibi albümlerle, kendi deyişleriyle, müzik türlerini karıştırmakla, şarkıları cümlenin ortasından koparmakla, örnekleri ve bulunan sesleri dahil etmekle tanıdık gelen ancak daha az taze olmayan bir şekilde ‘yapısökümü’ gerçekleştirdiler. Fire – Toolz gibi bir sanatçının, genellikle orta-ölçüde, türler ve usüller arasında dönüp durduğuna şahit olundu.

Yine de bu özgünlük sorunu, Mark Fisher’ın Çatırtının Metafiziği adlı çalışmasında belirttiği gibi[[The Metaphysics of Crackle: Afrofuturism and Hauntology, Mark Fisher]], hâlâ yanıbaşımızda. Fisher, çalışmasında, erken blues’dan itibaren gramofon çağının tüm popüler müziklerinin sonik suç ortağı olarak plak iğnesinin cızırtısını ve tıslamasını işaret eder. Bir zamanlar özgünlüğün göstergesi –şarkıcının gerçekten orada sahnede olması– ve sahteliğin -yapay olarak kaydedilmek ve sesin alınıp dağıtıma sokulması– CD ve sonraki teknolojilerin ortaya çıkmasıyla birlikte Beck’in Where It’s At adlı eserinin başlangıcında olduğu gibi bir tür yapay özgünlük haline geldi – belki de bütün türlerin gezginleri arasında en şık biçimiyle hip hop’a kendince el koyması oldu. “Derrida’nın iddia ettiği gibi, varlığın metafiziği konuşmanın ve şimdi-ve-burada’nın ayrıcalığına dayanıyorsa, o zaman çatlağın metafiziği diskroni ve bedensizlikle ilgilidir” diye belirtir Fisher. Yirminci yüzyılın sonlarında Derrida, varlığı ve yapaylığını ön plana çıkarmıştı; yirmi birinci yüzyılda ise öne çıkan yokluk ve yapısökümü ile müzik hakkında düşünmede kilit rol oynayan gerçekliği oldu. Fisher, Derrida’nın 1993 tarihli, diğer şeylerin yanı sıra, kayıp vadeler için üretken nostaljiyi keşfettiği çalışması Specters of Marx (Marx’ın Hayaletleri) adlı metninden ‘hauntoloji’ terimini uyarladı. Fisher, Burial, The Caretaker ve Ariel Pink gibi yorumcu müzisyenlerin müziğinin “çağdaşlığı geçmişten gelen unsurlarla bulanıklaştırdığını, ancak postmodernizmin zamansal ayrışmaları örttüğünü, hayaletbilim sanatçılarının bunları ön planda tuttuğunu” söyledi.

Bir müzik türü kurma fikrinin Jacques Derrida’nın aklına gelmiş olması pek mümkün değildi; özellikle de Temmuz 1997’deki o gece hiç gelmemiştir. O konuşmaya devam ettikçe kalabalık huzursuzlanmaya başladı. Bazıları yuhaladı, mekânı terk edenler oldu. Derrida sahneyi ıslıklarla utanarak terk etti. Daha sonra “çok acı verici bir deneyim” diyecekti. “Ama ertesi gün gazetede yayınlandı, bu yüzden mutlu bir sondu!” diye eklemeyi de ihmal etmedi. ✪

A song to DerridaFuturistika
Jacques DerridaScritti Politti
92º FahrenheitPop Will Eat Itself
La La Love YouPixies
Love Missile F1-11Sigue Sigue Sputnik
Midnight In A Perfect WorldDJ Shadow
Riddim WarfareDJ Spooky
All Death Is U [CODENAME_FINAL TOUCH LOCATION]Fire-Toolz
voice poetryOrnette Coleman
Önceki

[Gerard Reve] Kaosu kapsamak

Sonraki

[Blaise Cendrars] Sinemanın değil, modern yaşamın etkisi