Teorema

Tarihsel süreç tanrısal takdir değildir Bir Tanrı-misafirin bir gözü mavi bir gözü mavidir Postacı melek kanat çırparak gelir Burjuvanın ütüsü bozulur İtalyan takım kirlenir Allahuengels   ousseau’nun romanı Yeni Heloise’in genç kahramanı Saint-Preux, ‘yurdundan’ kopup gittiği kentteki deneyimlerini şöyle anlatır: “İnsanı içine çeken bu heyecanlı, çalkantılı hayat karşısında sarhoş olduğumu hissediyorum. Gözlerimin önünden geçip duran böylesine çok sayıda nesne başımı döndürüyor. Beni etkileyen tüm bu şeyler arasında yüreğimi saran bir tek şey bile yok. Yine de hepsi birden hislerimi sarsıyor; öyle ki ne olduğumu, neye ait olduğumu unutuyorum.” Film, patronun fabrikayı işçilere bıraktığı sahneyle açılır. Amacı dünyayı anlamlandırmak olan din
Tarihsel süreç tanrısal takdir değildir
Bir
Tanrı-misafirin bir gözü mavi
bir gözü mavidir
Postacı melek kanat çırparak gelir
Burjuvanın ütüsü bozulur
İtalyan takım kirlenir
Allahuengels

Teorema 2


 

Rousseau’nun romanı Yeni Heloise’in genç kahramanı Saint-Preux, ‘yurdundan’ kopup gittiği kentteki deneyimlerini şöyle anlatır:

“İnsanı içine çeken bu heyecanlı, çalkantılı hayat karşısında sarhoş olduğumu hissediyorum. Gözlerimin önünden geçip duran böylesine çok sayıda nesne başımı döndürüyor. Beni etkileyen tüm bu şeyler arasında yüreğimi saran bir tek şey bile yok. Yine de hepsi birden hislerimi sarsıyor; öyle ki ne olduğumu, neye ait olduğumu unutuyorum.”

Film, patronun fabrikayı işçilere bıraktığı sahneyle açılır. Amacı dünyayı anlamlandırmak olan din yerini amacı dünyayı değişikliğe uğratmak olan marksizme bırakmıştır. Katolikler ve Marksistler arasında bir uzlaşma sağlanmıştır.

Teorema 3

Ne olduğunu, neye ait olduğunu unutmuş İtalyan burjuva ailesinin kapısı, kanat çırparak gelen postacı melek tarafından çalınır. Postacının getirdiği mektup Tanrı-misafir’in geleceğini bildiriyordur. Tanrı-misafirin ziyareti öncesinde manevi öz’ün zihin ve bedenle hiçbir ilişkisi yoktur. Ev, orta sınıf burjuva ailenin sıkıcı yaşamını, geleneksel değerlerini ve ruhsal bozulmalarını konuk etmektedir. Tanrı-misafir’le beraber tedirgin edici vahiy gelene kadar.

Görüntülerin, sessizliğin ve yansımanın filmi olan teorema’da, Tanrı-misafir ailenin sıkıcı yaşamını ve geleneksel değerlerini altüst eden bir tür karşı-burjuva olarak çıkıyor karşımıza. Tanrı-misafir’in kitap okuyup evdeki insanlara delici bakışlar atmaktan başka yaptığı bir şey yoktur. Ama ailenin her bir üyesi cinsel uyanışlarını onun ziyaretiyle yaşarlar, hizmetçi de dahil. (Şüphesiz ki en vurucu sahne hizmetçi kadının yerden yükselerek bir aziz olmasıydı.). Mesaj, Tanrı-misafir’in yalnızca evdeki insanlara sunduğu bir fenomendir. İzleyici ne olduğunu algılayamaz. Filmin kahramanları bu gizemli manevi mesaj sayesinde sarsılır ve sonsuza kadar değişir. Pasolini filmini estetik rehberliği altında psikolojik bir dönüşüm yaratmakla görevlendirir. Bu, filmi alışılmadık bir sanat işi haline getirir. Tarihsel dönemleri, incili ve mitolojiyi yan yana koyarak izleyiciyi, tikelliklerini, kaderlerinin somutluklarını kaybetmeden çeşitli tarihi dönemlerin ve tüm zamanların insanı olmaya zorlar.

Ara sıra kullanılan sepya tonlu sahneler filme deneysellikten fazla bir şey katmamış. Rüzgarlı çöl görüntüleri Musa ve İsa peygamberlerin çölde dolaşmalarına veya bir burjuva topluluğu olarak ailenin kimsesizliğine, kasvetli varoluşlarına bir gönderme gibi.

Teorema, Baudelaire’in iç sıkıntısından kaçmak için başvurduğu yapay cennetler arasında bir bağlantı kurma çabası gibi. Din, sanat, politika, cinsellik vesaire. İnsanın iç sıkıntısından kurtulmak için başvurduğu, her birinde ayrı bir deneyim kazandığı bütün bu yapay cennetler, özgürlüğe açılan bir kapı; varlığa tutulan gizemli bir aynadır.

“Baudelaire, duyulmayanı duyabilmenin, görünmeyeni görebilmenin özlemi içinde bütün duyularını yeni etkilere açık hale getirir. Doyuma ulaştırmada her şey yetersiz kaldığında, düşsel ya da gerçek, uzamda yolculuk başlar.”

Postacı kılığındaki melek tekrar kanat çırparak gelir. Tanrı-misafirin oradan ayrılmasını gerektiğini bildiren bir mektup getirmiştir. Filmin politik mesajı biraz kafa karıştırdı, filmin sonunda, tanrı-misafir aileyi terkettiğinde ailenin uğradığı değişim yapıcıdan ziyade yıkıcı oldu. Erkek çocuk bir sanatçı olur ve acısını resmeder. Anne genç adamlarla cinsel ilişkiye girmeye başlar. Kız katatonik olur ve hastaneye kaldırılır. en son sahnede gördüğümüz babanın değişimiydi ve sahibi olduğu fabrikaları işçilere devretmiş, bir tren istasyonunda çırıpçıplak soyunmuştu. Görüntülerini aralarda sık sık gördüğümüz, Etna dağının tozlu ve geniş siyah tepelerinde yürüyordu. Film babanın orada çıplak ve bağırarak avare dolaştığı bir sahneyle bitti. Yoruma bağlı ancak onun çölde dolaşması sembolik olabilir. Sanırım bu son yalnızca iki anlamlı (yenilendiği için mi çığlık atıyor yoksa umutsuzluktan mı?) değil aynı zamanda iç karartıcı. Sonuna geldiğimde filmi bir orta sınıf eleştirisi olarak görebileceğimden emin değilim çünkü aile değişimin kurbanları oldu; kimlikleri kesintiye uğradı ve boş bırakıldı.

Film daha sonra Pasolini tarafından genişletilerek romanlaştırılmış.



Teorema (ΘΕΩΡΗΜΑ) (1968) by myfilm-gr ✪

Önceki

Löpçük [Zine]

Sonraki

[Colour Haze] She Said