Walerian Borowczyk: Usta beni yengeçsen e!

Polonyalı yönetmen, Walerian Borowczyk'in erken dönem kısa filmleri, sürrealizm üzerine düşünceleri ve Terry Gilliam'ın Borowczyk'e saygı duruşu üzerine...
Mayıs '10

“Kendi canına kendi eliyle kıyma -başkasının eliyle de canına kıyılır ya…
Sana o filmin sözünü epey etmiştim; Valerian Borowczyk’in Blanche’ı”

Bilge Karasu, Yengece Övgü

“Walerian Borowczyk, filmleri kendine özgü bir zalimlik ve gariplikle örülmüş çarpık bir adam. Sıradışı animasyonlarla kariyerine başlamış, Goto, Island of Love/Aşk Adası ve La B te gibi klasik filmler yönettikten sonra gidip Emmanuelle 5’i çekmiştir. Aslında bu durum bana göre sapkın bir uygun sondur. 1954 yapımı Les Jeux des Anges/Meleklerin oyunları ise tamamen empresyonist olan animasyonu ilk kez izleme deneyimimdi. Bana özel bir şey göstermedi o film, sadece kendi yarattığınız dünyanın seslerini ve hareketlerini gösterdi.”

Terry Gilliam


Nesnelere düştükçe Walerian Borowczyk’ye yaklaşabiliriz. Polonyalı yönetmen, geç dönem tender porno/erotik filmleriyle biliniyorsa da, ilk dönem kısa filmleri ilgimizi daha çok çekiyor.

Borowczyk; görsel işler sanatçısı, senaryo yazarı, sahne tasarımcısı, animasyon film yapımcısı, yazar, oldukça da rahatsız bir kişilik. 1923 yılında Poznań yakınlarındaki Kwilcz’de doğuyor, 1959’dan itibaren Fransa’da yaşayıp 3 Şubat 2006’da ölüyor.

Krakow Güzel Sanatlar Okulu’ndan mezun olmasının ardından ve okul sırasında, Szpilki, Nowa Kultura ve Życie Literackie dergilerinde çizimleri yayınlandı. İlerleyen yıllarda, sosyalist gerçekçi tarzda resimlerinden oluşan Rysunki satyryczne isimli kitabı çıktı. Jan Lenica ile başlattığı ortak çalışma sonucunda hazırladığı animasyon As soon as upon a time ile ismi uluslararası alanda duyuldu. Birkaç film daha yaptıktan sonra Paris’e yerleşti ve burada uzun yıllar kısa ve uzun animasyon filmler yaptı. 1969 yılından itibaren ise sadece uzun metraja yöneldi. Animasyon filmleriyle, Max Ernst ödülü aldı.

Walerian Borowczyk’in Sürrealizm Üzerine Düşünceler’inden birkaç fragman alıntıladık:

… Sürrealizm yaşamda ve şiirde tamamen bir uygunsuzluk programıdır, ki aynısı sinema için de söylenebilir. Bütünüyle varım buna.

… Eğer sürrealizmden konuşacaksam, niyetlendiysem buna, sanatı aklıma getirmiyorum. Sanat? Disiplinler, kısıtlamalar, modeller, sanatsal yetenekler, psikoloji, teoriler, okullar falan. Sanat “sanatçıların” işidir. Sadece “yaratıcılar” özgürdür.

… İş yaratmaya gelince ise, belirli bir okula dahil olmayan her şey, değersiz diye bir kenara atılma riski taşır.

… Tıpkı uyku gibi, bazı filmlerimi yapımcıların ya da beraber çalıştığım kişilerin uyukladıkları sırada ortaya çıkarıp fark ettim.

… Sürrealizmin manifestolaştırılması gibi parıldayan eşsizliği olarak eğer sinematik aygıtı değerlendireceksek, hangi filmin sürrealist olarak tasarlandığının önemi yoktur.

… “Goya tipi sahneler” diyorum çünkü savaş sahneleri üzerine tartışmaları körüklüyor. Öte yandan, “bu film sürrealisttir çünkü adam tavanda başaşağı yürüyor” durumuna geliriz. Film eleştirmenlerinin çoğunluğu edebi vizyonların esiridir. Nasılı, niçini, nedeni, hangi koşulların olduğunu, [olayın] kim tarafından gerçekleştirildiğini dert etmezler. Bir sonuç çıkarmak, yargıya varmak onların işi değildir.

Walerian Borowczyk – Etudes Cinematographiques # 41/42 (1965) “Surrealisme et Cinema”; Yves Kovacs, ed. ✪

https://www.youtube.com/watch?v=o74ZM-MD53A