*ŞİMDİKİ ZAMANDA ALMAK İSTEDİĞİMİZ ŞEY BİR GÖRÜNTÜ DEĞİL, BİR SORUMLULUKTUR:

Şehirde bir hayalet dolaşıyor: Kameranın hayaleti: Bir karşı-kent planlamacılığının yasalarını kendi belgeciliğini yakmakta kullanmanın yollarını arıyor:
Eylül '14

*ŞİMDİKİ ZAMANDA ALMAK İSTEDİĞİMİZ ŞEY BİR GÖRÜNTÜ DEĞİL, BİR SORUMLULUKTUR: 1

* Daha önce Zygiella Notata fanzin ve sonra Proscenium Arch’da yayımlanmıştır ve şimdi geriden geliyoruz: [F!]

Şehirde bir hayalet dolaşıyor: Kameranın hayaleti: Bir karşı-kent planlamacılığının yasalarını kendi belgeciliğini yakmakta kullanmanın yollarını arıyor: Serbestlik görünümünü özgürlük lehine yakacak bakışın her an icat edilmesini gerektiren ortak hayaletin adı sinema değildir:

Kameranın hayaleti bir aygıt değil, bir davranış biçiminin adıdır ve çöplüğü süzmekte kullanılır: Bununla birlikte, kayıt ölüleri canlı tutmakla ilgili yasaya bağlanır: Canetti’nin büyük romanının Peter Kien’inin kendi körleşmesini kütüphanesindeki büyük bir yangına bağlaması gibi, sokakta bir kutsallaştırmayı onu limitlerine taşıyarak, sokağın sonunu belirsizleştirerek karşı-kutsallaştırmaya bağlamak gerekir:

BURADA SANAT TARİHİNİN KİMSESİZLER MEZARLIĞINDAN BİR ÖLÜLER ORDUSUNU GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ:

Kamerayı bütünüyle karalanmış bir sayfada yazı yazma gerecine dönüşen silgi gibi kullanacağız: Kamerayla görüntü sileceğiz: Almak istediğimiz şey bir görüntü değil, bir karardır:

Sokağın hikâyesinin egemen hikâyelemeden sapmasının tarihi böyle başlayabilecekse, sokağın kayıtlarının ekmek kırıntıları gibi, ama bu kez eve dönüş yolunun bulunması değil, kaybedilmesi için bırakılmasıyla başlayacaktır: Evler meta-olanı meta değilmiş gibi gösteren kutulardır: Kayıtlarımız nasıl paketlerini ve paketlenmeyle ilgili bağlamı geçersizleştirmeli ise, fütursuz özgürlük arzumuz da sokağı evlerin ve kentin bağlamından çok uzağa taşıyabilmelidir:

GÖRÜNTÜYÜ PELİKÜLE DEĞİL, KÂĞIDA VE ETE YAZIYORUZ:

Kayıt, kameranın yaşayan hayaletinin ölü gözleriyle sanatsal bakışın egemenliğinden kurtarılmalıdır: Naif görüntü ishalini burjuva sanat tarihi kataloglarına kaydetmek için şimdiki zamanın kendiliğindenliğini feda edenlerden olmak ya da olmamak: Burada bizi yerimizi bildirmeye zorlayan mekanizmaya yeni organlarımızı eklemekten çekinmeyeceğiz: Sessizlik organımız dil, resmi-akademik estetiğin dublajına boyun eğmemek için, sessizliğini katlamaktan çekinmeyecek: Ses şeridi, gerçekçi ve öykülemeci çifte işlevinden kurtarılmalıdır:

Sine-delik: Sandalın dibinde: Batış, görüntüden kurtarılmalıdır: Burada konudan uzaklaşıyoruz: Sahte alanda kendinden sonra gelen sekansı açıklamayı vaat etmesi zorunlu kılınmış Avrupa montajının gramerini unutmaya eğilimliyiz: Çekimde süreksizlik yaratıyoruz: Kamerayı ona karşı ideal bir nefret duygusu olmadan kullanamayız: Arşivciliğin aracılığı kabul edilemez: Burada, dibindeki deliği her açtığımızda sandala dolan vaadi ne pahasına biriktirdiğimizi biliyoruz:

*ŞİMDİKİ ZAMANDA ALMAK İSTEDİĞİMİZ ŞEY BİR GÖRÜNTÜ DEĞİL, BİR SORUMLULUKTUR: 3

YAŞAMI KATALOGLAMAYACAĞIZ:

Böylece bütün o gezici kameralar ve sosyolojilerle yaşamın karanlık köşelerinin egemen tarafından “aydınlatılıp” kataloglanmasına alet olmak yerine, gözlerimizi niyetli bir körleşmenin sağlayacağı temas-sohbet için yeniden eğiteceğiz: Devrimci dekupaj, baktığı yeri hızla bir özel-alan haline getiren çerçevelemenin (boğaya son ve öldürücü darbeyi vurmak anlamına gelen kadrajın) sınırlarını söken: Makas-kameradır:

Kameranın huzursuz hayaleti, iyelik talep eden kullanımından vazgeçebildiğinde, ölü anlar üzerindeki şüpheli mülkiyetini dostlara dağıtacak:

Söz konusu yalnız merkeze odaklanmaya alışmış gözün statik çerçevedeki sadizmi tanımlaması değil, kenara kaçışın, limitlere taşınmanın aynı zamanda bir limitlerin paylaşılması, kendi yazgısının mülkiyetinden bir vazgeçiş, ruhunu ünlü “kendine ait bir oda” oluşun dekorasyon ilkelerinden bağımsızlaştırma girişimidir: Kameraman artık gözlerini kendinden başka bir şeye çevirmelidir, kayıt anında:

*ŞİMDİKİ ZAMANDA ALMAK İSTEDİĞİMİZ ŞEY BİR GÖRÜNTÜ DEĞİL, BİR SORUMLULUKTUR: 2

MODERNLERİN KAYIT İSHALİNDEN KALAN YIĞINLA İLGİLENMİYORUZ:

Ne de pürüzsüz ekran yüzeylerinin aldatıcı adaletinde kayan bakışımız zararsızlık vaat ediyor: Burada pek de modern olmayan bakışımızla bu yüzeyi çizmeyi, dumura uğratmayı, bozmayı deneyeceğiz: Hikâye sineması patlama halindeki uykusuzluğumuzu doyuramaz: Erotik dayatmacı Freudyen tutumu ve post-situasyonist gizli-bireyci örgütlenme modellerini umursamıyoruz: Kamera çıplaklığa karşı işlenmiş suçtur:

Kameranın hayaleti orada olmakta olanı değil, olmamakta olanı kaydeder: Vuku bulmayışın sigortası: Böylece çekim yapmayı reddettiğinde deklanşöre basması teknik olarak engellenen kameramanı cephanesini boşaltarak savaş meydanına çıkan gönülsüz bir asker olarak tahayyül edeceğiz: Kaset takmayı unutmak için stratejiler üreteceğiz: Hikâye sinemasının askeri olmayacağız:

ÂNIN ÖLÜMLÜLÜĞÜ KAYIT ÂNINDA NE PAHASINA OLURSA OLSUN SAVUNULMALIDIR:

Fiziksel alanı ahlâki uzay haline getirmeyeceğiz: Konunun kenara uzaklıklarını belirlemekte gönülsüzüz: Bakışın kendisi bakılanın hareketinin yerine geçme eğilimdedir ve görüntü bakış ile el arasından çıkarılmalıdır: Çocuk kameramanlarla çalışmaya devam edeceğiz ve onların içgüdülerinin buyruğunda olacağız: Fordist bantta seri tanrı üretimine karşı koyabilecek tek güç çocukluğun erdemleridir:

“SİNEMA ÜÇ ŞEYDEN KURTARILMALIDIR: FOTOĞRAFİK ANALOJİNİN KUDRETİNDEN, TEMSİLİN GERÇEKÇİLİĞİNDEN, ANLATIYA DUYULAN İNANÇ REJİMİNDEN:” 

[İki nokta üst üste, bize ait.]


  ✪