Demek ki yeniliğe ihtiyacımız varmış

Ahmet A. Sabancı, Gezi Direnişi'yle hızlanan internetin kitle hareketine etkisini yorumladı.

gezi-parki-media

Başlamadan Önce

Bu yazıda genel olarak internet ve gelişen teknolojinin 31 Mayıs’tan bu yana olan bitenler üzerindeki etkisine dair birkaç cümle kurmaya çalışacağım. Ancak buna geçmeden önce büyük bir kesimin oluşturduğu bir algıya itiraz etmek istiyorum.

İnternet bir mesih, kurtuluş silahı ya da yeni bir güç değil. Sadece yeni bir iletişim yolundan ibaret. İnterneti ve teknolojiyi gözünüzde büyütmeyi, ona çok büyük anlamlar yüklemeyi bırakın. Bir süre sonra bu da eskiyecek ve yerine daha farklı iletişim yolları gelecek, çünkü teknolojinin temeli gelişmeye ve değişmeye dayanmakta. Medya konusunda bu kadar büyük sıkıntılar çekmemizin en önemli sebebi o eski yollara böyle önem atfedilmesiydi, şimdi aynı hataya düşmenin hiçbir faydası olmaz.

[sws_blockquote align=”right” alignment=”alignright” cite=”Ahmet A. Sabancı” quotestyles=”style01″] Teknolojiye dair aklımızda tutmamız gereken en önemli şeylerden birisi, onun herhangi bir taraf tutmasının imkansız olduğudur. Teknolojiyi kullanan taraf tutar, teknolojinin kendisi değil. Bu yüzden de herhangi bir teknolojiye büyük anlamlar yüklemenin bir anlamı yoktur. [/sws_blockquote]

Medya Biziz!

Aslında Gezi boyunca kullanılan iletişim ve haberleşme yolları çok da yeni sayılmaz. İnternetin ve sosyal ağların bu şekilde kullanılabileceğini bize Occupy hareketi ve Arap Baharı öğretmişti zaten. Tek gereken o yolları bilenlerin uygulamaya dökebilecekleri bir ortamın oluşmasıydı ve bu da 31 Mayıs’ta gerçekleşti. Peki bu iletişim yolunu diğerlerinden farklı kılan ne ki bu kadar etkili oldu?

En başta klasik anlamdaki medya ve iletişim piramidini tamamen yerle bir ediyor internetteki iletişim yöntemi. Alacağınız haberleri birtakım editörlerin veya yayın grubu patronlarının keyfine bırakmaktansa kendi kendinizin editörü olmanızı sağlayan bir yapısı var internetin. Güvendiğiniz kaynakları takip ederek, beğendiklerinize abone olarak hangi bilgiyi almak istediğinize tamamen özgür bir şekilde karar verebilmenize imkan tanıyor. Bu da herhangi bir editörün sizin göreceklerinize sansür uygulaması ihtimalini büyük anlamda ortadan kaldırıyor.[1. Büyük anlamda diyorum, çünkü devletlerle arasını iyi tutmak isteyen büyük sosyal ağlar bkz. Facebook devletlerin isteklerine bağlı olarak yayın yapan hesaplara müdahale edebiliyorlar bkz. Ötekilerin Postası vb. Elbette bundan kaçmanın ya da bu müdahaleleri boşa çıkartmanın yolları da mevcut]

İnternetin sağladığı bireysel editörlük imkanı, birçok kişinin bir araya gelmesiyle toplu bir editörlüğün de kendiliğinden oluşmasına imkan tanıyor. İnsanlar güvenilir hesapları daha çok takip ederek ve yayarak onun güvenilirliğini pekiştirirken, hatalı veya sahte haberler yayanları ifşa ederek yanlış bilgi yayılmasına engel olabiliyorlar.

Bu yeni iletişim kanalı sadece kendi editörümüz olmanın yollarını sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda herkesin birer yayıncı olmasına da imkan veriyor. Açacağınız bir sosyal medya hesabı veya bir blogla ve bunları güncelleyebileceğiniz birkaç ekipmanla güncel haberleri ve yorumları paylaşabilmeniz ve bunu (eğer bir devlet sansürü yoksa) tüm dünyaya duyurabilmeniz mümkün.

İnternetle gelişen bir diğer özgür yayıncılık yolu da küratörlük. Küratör temel olarak kendisi haber bulup yazmaktansa güvenilir kaynaklardan derlediği haberleri tek bir noktada toplar. Bunu kimi zaman farklı dillere çevirerek veya farklı medium’lara taşıyarak yapar ve bu sayede daha geniş bir kitlenin olan bitenden haberdar olmasını sağlar; kimi zaman da sadece derler ve kendi editörlüğünü yapan bireylerin işini kolaylaştırır. Bunun Gezi’deki en güzel örneklerinden birisini Cory Doctorow hem Tumblr hesabında hem de Boing Boing’de gerçekleştirdi.

* * *

Ancak her iyi şeyde olduğu gibi bunda da birtakım sorunlar ya da sıkıntılar mevcut. Yine her zaman olduğu gibi bu sıkıntılar genellikle insan kaynaklı ve kolay kolay üstesinden gelinmesi mümkün olmayan sorunlar. Bunların en tehlikelisi ve en çok zarar verenlerden birisi sahte/yanlış haberlerin yayılmasının önüne geçilmesinin engellenememesi ve bu tarz haberlere karşı editörlüğün zayıf kalması.

Gezi’de buna dair en büyük sıkıntıyı portakal gazı hikayesinde yaşadık. Bir anda turuncu bir gaz gören veya gazın farklı etkiler gösterdiğini farkeden birileri böyle bir haber ortaya attı ve hâlâ buna inananlar var. Portakal gazının nasıl bir şey olduğunu, nasıl etkilerinin olduğunu bilmeden böyle bir haberi yayan ve binlerce (belki de on binlerce) insanı buna inandıran hesaplar ortaya çıktı. Bunun imkansız olduğunu veya o gazın portakal gazı olmadığını anlatmaya çalışan benim gibi insanlara direniş düşmanı diye saldıranlar bile oldu.

Bu tarz olayları çok fazla yaşadık ve yaşamaya devam da edeceğiz. Ben bunun temel sebebinin eski medya ve iletişim alışkanlıklarından kurtulamamak olduğunu düşünüyorum. ‘Çamur at izi kalsın’ mantığının bir kere zihinlere yerleşmiş olması, çamur atacak güce sahip olunduğu an bunu fütursuzca kullanmayı da beraberinde getirdi. İnsanlar sırf karşı durdukları şeye karşı üstünlük elde edebilmek adına, ona benzemeyi göze aldı. Bu hastalıklı algından nasıl kurtulabiliriz bilmiyorum ama buna karşı bir şeyler yapılması gerektiği şart.

Bu editörlük konusunda gördüğümüz ve yaşadığımız bir diğer sıkıntı da takipçi sayısının ya da ismin bilinirliğinin bir anda güvenilirlik ispatı olarak kabul edilmeye başlanmasıydı. Bunun da benzer bir şekilde eski alışkanlıklardan kaynaklandığına inanıyorum. Çok okunanın, ismi çok duyulanın güvenilir ya da önemli birisi olduğuna dair çok sorunlu bir algı var.

Yeni bir iletişim yöntemine geçiş elbette eski alışkanlıklardan bir anda kurtulmayı da beraberinde getirmiyor. Ancak zannediyorum ki yeni yöntem daha sık kullanıldıkça eski alışkanlıklardan da kurtulmayı bir şekilde başaracağız. Elbette yeni yöntemin de getireceği kötü alışkanlıklar olacaktır. Sonuçta hepimiz insanız, mükemmellik bize göre değil. Yine de bunların yeniliğe engel olmasına ya da yeniyi kötülemek için kullanılmasına karşı durabiliriz.

[sws_blockquote align=”right” alignment=”alignright” cite=”Ahmet A. Sabancı” quotestyles=”style01″] İktidar artık manipülasyon yapamıyor, çünkü kendisi bizi izlerken biz de onu izliyoruz artık.  [/sws_blockquote]

Yeninin Etkileri

Yeni iletişim araçları ve teknolojilerin kullanılmaya başlamasının elbette birçok ciddi etkisi oldu. Bunlardan en önemlisi, elbette eskinin güvenilirliğinin sorgulanmaya başlanması ve farklı bir gözle dışarıya bakabilmeyi sağlamasıydı. Eski iletişim yollarındaki sorunları daha önce farkedemeyen kesimler için bir anlamda aydınlanmayı da beraberinde getirdi.[2.  Belirtmem lazım ki, bu aydınlanma sadece Türkiye’deki belirli bir kesim için yeniydi. Bu ülkenin ötekileri kendi yaşadıkları ve gördükleri üzerinden uzun yıllardır aydınlanmışlardı ve kendileri için farklı iletişim yolları kurmaya çalışıyorlardı. 31 Mayıstan sonraysa bu aydınlanma daha geniş bir kesime yayılmaya başladı.]

Klasik medya, ekonomi temellidir ve yayınlayacağı her şeyden önce kâr-zarar hesabı yapar.[3. Ertuğrul Özkök 2010’da bunu çok güzel özetlemişti aslında: Link] Gazetecilik etiğinin uzun yıllardır çok az kişi tarafından ciddiye alınan bir şey olduğunu düşünecek olursak bu daha da açık bir hâle gelir. Gerçekler sadece bir kazanç sağlıyorsa önemlidir klasik medya için. Bir de Türkiye gibi devletin medya üzerinde güç gösterisi yapmaktan hiç çekinmediği bir ülke söz konusuysa, bir medya kurumu için yalan söylemek ve gerçeği manipüle etmek hayati bir önem taşır.

Elbette birçok kişi bunun farkındaydı ancak bu olaylarla birlikte internet bunu daha geniş bir kesimin görebilmesini sağladı. İnsanlar internetten önlerine düşen fotoğraflara, videolara, canlı yayınlara bakıp ardından klasik medyaya bakarak bir karşılaştırma yapabilme imkanlarının olduğunu fark etti. Fark etti diyorum çünkü bu imkan uzun yıllardır zaten ellerinin altındaydı.

İnternet ve bu yeni iletişim imkanları bir noktada tüm medya yayınlarının sorgulanabilecek şeyler olduğunu da görmelerini sağladı insanların. Eskiden büyük bir yayın (ya da kendi ideolojisine yakın bir yayın) ne derse doğrudur diyerek güvenen insanlar, şimdi ellerinin altında kolayca kıyaslama yapabilecekleri ve kendilerinin doğruya ve yanlışa karar verebilecekleri bir sistem olduğunu gördü. Bir anlamda insanlar, kendi zekalarının bir parçası olan kendi kendine doğruya yanlışa karar verebilme yetisinin varlığını hissettiler.[4. Her ne kadar burada geniş bir iyimserlikle cümleyi kurmuş olsam da, bu yetisinin farkına varamayanların hâlâ çoğunlukta olduğunu da belirtmem lazım.]

* * *

twitter-vintageYeninin önemli etkilerinden birisi de devletin tarafsızlığı ve güvenilirliği yalanını, hâlâ safça inanlar için, ciddi bir şekilde sarsması oldu. Benim için bu yeni bir şey değildi elbette. Ancak toplumun ciddi bir kesimi için soğuk duş etkisi yarattı demek mümkün sanırım.

İnsanlar, devletin elindeki medya manipülasyonu gücünün de etkisiyle, devletin onlar için en iyisini yaptığına inanıyordu ve “Devlet yapıyorsa bir bildiği vardır” mantığından öteye gidemiyordu. Elbette bunun bir anda ortalıktan kalktığını ve herkesin özgür düşünen bireylere dönüştüğünü söylemiyorum (ve böyle bir şeyin gerçek olacağına da asla inanmıyorum) ama en azından insanların bir kısmının artık farklı yönlerden bakabilmeye başladığını görebiliyoruz. Bu da devletin manipülasyon silahının etkisizleşmesiyle mümkün oldu.

Teknoloji vs İktidar 

Teknolojiye dair aklımızda tutmamız gereken en önemli şeylerden birisi, onun herhangi bir taraf tutmasının imkansız olduğudur. Teknolojiyi kullanan taraf tutar, teknolojinin kendisi değil. Bu yüzden de herhangi bir teknolojiye büyük anlamlar yüklemenin bir anlamı yoktur.

Bu yüzden de aynı teknoloji hem insanların iyiliği için hem de onlara zarar vermek için kullanılabilir. Ya da bir teknoloji yapması gerekenleri kullananın keyfine göre yapmaz ya da eksik yapabilir. Dediğim gibi, taraf tutan kullanıcıdır.

İktidarın teknolojiyle ilişkisini bu noktadan incelemek daha doğru olacaktır gibi geliyor. Çünkü iktidar kimi zaman teknolojinin bu yönünün gayet farkında olarak davranırken, kimi zaman da tamamen tersi bir portre çizmekte. Elbette bunun temel sebebi de iktidarı oluşturan insanların farklı bilinç seviyelerine sahip olmaları.

Örneğin kaybolan MOBESE kayıtları ya da çalışmayan kameralar bunun en güzel örneklerinden birisi. Normalde övüle övüle bitirilemeyen MOBESE teknolojileri, nedense iktidara arar verecek bir şeyler olduğu zaman o övgülerden oldukça uzak bir şekilde çalışıyorlar. Bir teknolojik alet kendi kendisine bir şeyleri kaydetmemek gibi bir karar veremeyeceğine göre buradaki durum açıkca ortada. Ancak nedense iktidar, övdükleri MOBESE sisteminin aslında iktidara oy veren bir yapay zeka tarafından yönetildiği izlenimini uyandırmaya çalışıyor.

İktidarın ve onun durmak bilmeyen fanboylarının sosyal ağlar ve özellikle Twitter konusundaki tavırlarıysa tam anlamıyla bu kafa karışıklığını özetliyor. Bir tarafta Twitter’ın eylemcilerin tarafını tuttuğu ve bu yüzden kapatılması, sansürlenmesi ya da Twitter’a osmanlı tokadı atılması gerektiğini düşünenler varken; diğer tarafta Twitter’ın iktidar destekçileri tarafından da ciddi bir şekilde kendi propagandaları için kullanıldığını ya da kendilerine avantaj sağlayacak şekilde manipüle etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Elbette bu kafa karışıklığı bilinç farkını ve aslında hiç de uyumlu bir grup olmadıklarını görmemizi sağlıyor. Ancak iktidarın hâlihazırda kabarık bir internet sansürü geçmişi olduğunu düşünürsek, hangi grubun fikirlerinin ağır bastığını daha iyi anlayabiliriz.

Bir de interneti silah olarak kullanan bir kesim daha var, onları da unutmamak lazım. Bahsettiğim kesim internetten topladıkları ve normalde hiçbir geçerliliği bulunmayan, sözümona ‘delilleri’ kullanarak insanları gözaltına almaya, onlara dava açıp bir korku atmosferi oluşturmaya çalışan polis ve yargı grubu. Bırakalım bilişim hukukunu, normal hukuktan bile bihaber kesimin bu girişimleri pek başarılı olamasa da en azından bir kesimi korkutmayı başarabiliyor. Ancak dürüst olmam gerekirse, “Bilmemkaç milyon tweeti okuyacağız” dediklerinde korkmak bir yana, uzun uzun gülmüştüm.

* * *

Tüm bunlara rağmen, yeni teknolojilerin ve internetin getirdiği imkanların iktidar açısından çok da olumlu olduğunu söylemek mümkün değil. İktidarın en önemli iki silahı olan manipülasyon ve yalanı büyük anlamda etkisiz kılan ve devletleri daha şeffaf olmaya zorlamamızı sağlayan aletler var elimizde.

İktidar artık manipülasyon yapamıyor, çünkü kendisi bizi izlerken biz de onu izliyoruz artık. Elinde bir cep telefonu olan herhangi birisinin canlı yayına girebilmesi veya video/fotoğraf kaydı alabilmesi; devlet “Büyük Birader sizi izliyor!” diyerek bizi korkutmaya çalışırken, bizim ona “Küçük Birader de sizi izliyor!” diyerek karşılık verebilmemize imkan veriyor. Hepimizin birer Küçük Birader olmaya başlamasıysa iktidarın gerçekten korkmasına ve sinirlenmesine neden oluyor. Bu korku ve öfkeyi en net şekilde kaydedildiklerini anladıkları an deliye dönen ve ne yapacağını şaşıran polislerin videolarında görebilirsiniz. O öfkenin ve saldırganlaşmaya başlamalarının nedeni, artık eskisi kadar özgür olamayacaklarını fark etmelerinden başka bir şey değil.

Diyebilirsiniz ki, “Yaptıklarının video kaydı olmasına rağmen serbest kalan yığınla polis var”. Haklısınız ancak iktidar ve iktidarın parçaları için asıl mesele ceza almak ya da almamak değil. Mesele gerçeği artık manipüle etme şanslarının kalmamaya başlaması. Çünkü o polisler serbest kalsa bile artık yüzbinlerce insan o adamın ne yaptığını bilecek ve sokağa çıktığında herkes ona o gözle bakacak. 1990’lardaki gibi özgürce pislik yapamayacaklar yani. Bu psikolojik baskı, kendileri istemese bile, bilinçsizce tavırlarının değişmesine neden olacaktır. Küçük Biraderin tüm güzelliği de burada, Büyük Biraderle devletn bize yapmak istediğini onlara karşı kullanıyoruz. Ve bunun etkilerini sadece ikidarda değil, onun fanboyları ve yandaşları üzerinde de görmeye başlıyoruz.

Teknolojinin bize verdiği imkanlarla artık iktidarın oyununu tersine çevirme şansımız var. Devlet bizim her şeyimizi takip edip kendisini tamamen gizlemeye çalışırken; biz iktidarın tüm gözetleme mekanizmalarına karşı durup onu daha da şeffaflaşmaya zorlayabiliyoruz. Bu çok önemli bir avantaj ve bunun süreklileştirilmesi gerekiyor. Devletin farklı yöntemlerle bizi gözetlemeye ve korkutmaya çalışmasını (muhbir kutuları gibi) engellemek ve devleti şeffaflığa zorlayarak böyle rahat hareket etmesine bir dur demek mümkün. Gün geçtikçe gelişen teknoloji ve iletişim yolları bize bu imkanı tanıyor. Böyle bir şansımız varken de kullanmaktan kaçınmanın bir anlamı yok.

Sıra Kendimizi Yenilemekte

Teknoloji geliştikçe ve bize yeni imkanlar tanıdıkça bizler de değişiyor ve gelişiyoruz. Bu karşılıklı etkileşim; bizim yeni iletişim yolları, yeni direniş imkanları ve farklı bakış açıları bulmamızı sağlıyor. Kısaca teknolojiyi geliştirdikçe yeni şeyler buluyor ve kültürün, yaşam biçimimizin yenilenmesini sağlıyoruz. Burada asla unutulmaması gereken, bunun bir yerde duracağı ya da bir noktada ideali bulduğumuz hayaline kapılmamamız gerektiği.

Şimdi bulunduğumuz nokta bu olabilir ancak değişim eninde sonunda gerçekleşecek. Yeni teknolojiler çıkacak, iktidarlar bizi baskı altına almak için farklı yöntemler uygulayacak ve bizler de buna karşı durmak için yine yeni olanlara başvurmak zorunda kalacağız. Mesele aslında Özgür Uçkan’ın da söylediği gibi bir ‘çıta yükseltme oyunu’.[5. http://www.bthaber.com/cita-yukseltme-oyunu/] Bu yüzden kendimizi daima yenilemeli ve çıtayı daha yukarıda tutmanın yollarını bulmalıyız. Eğer kendimizi yenilemek yerine eski yöntemlere ve fikirlere takılıp kalırsak olduğumuz yerde saymaktan (ve hatta durumun daha da kötü bir hâle gelmesine neden olmaktan) ötesine geçemeyiz.

Teknoloji kendisini daima güncelliyor. Kültür kendisini daima güncelliyor. Hayat kendisini daima güncelliyor. İktidarlar kendilerini daima güncelliyor. Tüm bunlara karşılık kendimizi güncellemeden yaşamaya devam edebileceğimizi zannetmek ise açıkcası akla mantığa sığmıyor.

Gezi’nin önemli olmasının ve bir şeyler başarabilmesinin sebebi kendisini güncelleyebilenlerin ve gününün koşullarına ayak uydurabilenlerin temelde yer almasıydı. Bunu görmek o kadar da zor değil. Eğer öyle olmasaydı, teknolojinin verdiği imkanlar bu kadar büyük önem taşımazdı. Şimdi bu etkinin devam etmesini ve daha da büyümesini istiyorsak kendimizi de güncellememiz ve bu şekilde düşünmemiz gerekiyor. Bu algıyla bakmadan “İnsanlar tepki veriyor, şuradan örgütüme/ideolojime ekmek çıkarayım” şeklinde yaklaşanların tek yaptığı zarar vermek.

Son olarak diyeceğim şu ki; sistem güncelleştirmelerinizi düzenli olarak yapın. Yapmadığınız sürece hem kendinize, hem de çevrenize zarar veriyorsunuz.

  ✪